:)
 
 
said Nursi yakin geçmisimizde yetismis en büyük islam alimlerinden ve fikir adamlarindandir. 1873′te Bitlis’in Hizan ilçesine Nurs köyünde dünyaya gelmib, 1960′da sanliurfa’da Hakkin rahmetine kavusmustur. Genç yasta edindii dini ve pozitif bilimlerdeki derin bilgisi, devrin ilim çevreleri tarafindan kabul görmüs, küçük yaþtan itibaren dikkati çeken keskin zekasý, kuvvetli hafizasi ve üstün kabiliyetleri dolaysila bediyuzzamman  sifatila anilmaya baslanmistir.Bediüzzaman Said Nursi, Dou’nun en acil ihtiyaci olarak  eitim problemini çözmek için din ve egitim bilimlerinin birlikte okutulabilecei ve Medreset-üz Zehra ismini verdigi bir üniversite kurulmasini saglamak için 1907′de istanbul’a gelmistir. Derin bilgisiyle buradaki ilim çevresine de kendini çok kisa süre içinde kabul ettirmis, çesitli gazete ve dergilerde makaleler yayinlatmis, hürriyet ve mesrutiyet tartismalarina katilarak hükümete destek vermistir.

Dönemin hükümeti, Said Nursi’nin üniversite ile ilgili dilekçesine ilgi göstermemistir. Hatta istanbul’daki ilim adamlarinin, talebelerin, medrese hocalarinin ve siyasetçilerin ona olan ilgisinden rahatsiz olmus, Bediüzzaman’in önce akil hastanesine daha sonra da hapishaneye gönderilmesini saglamistir.

Said Nursi’nin serbest birakilmasindan kisa süre sonra 23 Temmuz 1908′de II. Mesrutiyet ilan edilmis. Bu dönemde Bediüzzaman mesrutiyet ve hürriyet kavramlarinin islamiyet’e aykiri olmadigni anlatmak için istanbul’da çesitli yerlerde konusmalar yapmis, Dogu’daki asiret reislerine Bediüzzaman imzasiyla telgraflar çekmistir. Yayinladigi bu makaleler ve yaptigi konusmalarda yatistirici bir rol oynamasina ragmen, 1909′da 31 Mart olayina karistigi  iddia edilerek haksiz ithamlarla tutuklanip, idam talebiyle yargilanip, ancak beraat etmistir.

Bediüzzaman bu olaydan sonra tekrar Dogu’ya dönmüs, 1 inci dunya Savasinda talebeleriyle milis kuvvet olusturarak savasa katilmistir. Gönüllü alay komutani olarak büyük yararliliklar gösterdigi 1. Dünya Savasinda Rusya’da esir düsmüs, üç yil süren esaret hayatinin sonunda Sibirya’daki esir kampindan kaçarak istanbul’a gelmistir.

Bediüzzaman Saidi nursi

istanbul’da devlet büyükleri ve ilim çevreleri tarafindan büyük bir ilgiyle karsilanan Bediüzzaman, Dar-ül Hikmet-i islamiye (islam Akademisi) azaligina tayin edilmistir. Buradan aldigi maasla kendi kitaplarini bastirarak parasiz olarak dagitmaya baslamistir. Said Nursi daha sonra istanbul’un isgali sirasinda isgalcilerin gerçek niyetlerini ortaya koyan Hutuvat-i Sitte (seytanin Alti Desisesi) isminde uyarici bir brosür hazirlamis, bu hareketi, ingiliz isgal kuvvetleri komutaninin emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmasina sebep olmustur. Milli mücadeleyi savunmus ve destek olmustur. Bu hareketleri Anadolu’da kurulan Millet Meclisi’nin besenisini kazanmis ve Ankara’ya davet edilmistir. 1922′de Ankara’ya geldiðinde devlet merasimiyle karsilanan Bediüzzaman, kendisine yapilan sark Umumi Vaizligi, milletvekilligi ve Diyanet isleri Baskanligi tekliflerini reddetmistir.

Said Nursi 1925 yilinda seyh Said isyani çiktiginda, olayla hiçbir ilgisi olmadigi halde, Van’da inzivaya çekilmis oldugu yerden alinarak Burdur’a, oradan da Isparta’nin Barla ilçesine sürgüne götürülmüstür. Bediüzzaman Risale-i Nur Külliyatý’nin büyük bir kismini burada yazmistir.

Nur Risalelerini önlerindeki en büyük engel olarak gören çevreler, 1934 yilinda daha yakindan kontrol edebilmek amaciyla Said Nursi’nin Isparta’nin merkezine getirilmesini istemistir. 1935 yilinda ise polisler burada da çalismalarina devam eden Said Nursi’nin oturdugu evde arama yapmis ve bütün kitaplarina el koymustur. Bediüzzaman emniyete götürülerek sorgulanmis, ancak suç unsuru bir seye rastlanmayinca serbest birakilmistir. Ancak birkaç gün sonra, yeni tutuklamalarla birlikte Said Nursi ve Risale-i Nurlar hakkinda sorusturma baslatilmis, Bediüzzaman ve 120 Nur talebesi askeri araçlarla Eskisehir Hapishanesine gönderilmistir.

Bediüzzaman, vatana ihanet iddiasiyla yargilandigi dava süresince tutuklu kalmistir . Daha sonra ise Eskisehir Agir Ceza Mahkemesi’nin verdigi kararla, Said Nursi’ye 11 ay hapisle birlikte Kastamonu’da mecburi ikamet; on bes talebesine de altisar ay hapis cezasi verilmistir.

Polis gözetimi altinda mecburi ikamet için Kastamonu’ya getirilen Said Nursi, 1943′te Isparta savcisindan gelen talimat üzerine yeniden tutuklanmisir. Agir hasta olmasina ragmen Ankara’ya oradan da trenle Isparta’ya getirilmistir. Risale-i Nur ile ilgili davalarin Denizli’deki davayla birlestirilmesi üzerine ise Denizli’ye sevk edilmistir. Denizli hapsi yine tecrit altinda baslamis, çok zor sartlar altinda geçen yeni hapishane dönemi ve yargýlama safhalarýnda da Bediüzzaman, Risale-i Nur’un yazimina devam etmistir. Sonrasinda ise 1944′te verilen beraat ve tahliye kararina ragmen, dönemin hükümeti Said Nursi’nin Afyon’un Emirdag ilçesinde zorunlu iskana tabi tutulmasini emretmistir.

Bediüzzaman burada hükümet binasinin karsisinda bir odaya yerlestirilerek gözetim altina alinmistir. Camiye gitmesine bile müsaade edilmedigi, devamli takip ve gözletime tabi tutuldugu Emirdag sürgünü, Denizli hapishanesindekinden bile çok daha agir ve zor sartlar altinda geçmistir. Bu dönemde, hukuki yollarla Bediüzzaman’i etkisiz hale getiremeyen muhalifleri onu zehirleyerek öldürme yoluna gitmislerdir. Hayati boyunca yirmi üç defa denenecek bu tesebbüslerin üçü Emirdag sürgününde gerçeklesmistir.

Bu zulümler yaþanýrken Bediüzzaman’ýn talebeleri tarafýndan Risale-i Nurlar çoðaltýlmýþ ve böylece Kuran tebliðinin geniþ kitlelere yayýlmasý saðlanmýþtýr. Özellikle de teksir makinelerinin kullanýmýyla birlikte bu çalýþmalar daha da hýzlanmýþtýr.

1944′te Denizli Aðýr Ceza Mahkemesinin beraat kararýnýn Yargýtay tarafýndan onaylanmasýyla birlikte Bediüzzaman serbest býrakýlmýþtýr. Ancak Risale-i Nurlar’ýn her geçen gün yaygýnlaþarak insanlara ulaþmasý dönemin hükümetini rahatsýz etmeye baþlamýþtýr. Ocak 1948′de Said Nursi ve on beþ talebesi evlerinden ve iþyerlerinden alýnarak Afyon hapishanesine gönderilmiþtir. Ancak tüm bu aðýr ve zor þartlara raðmen Bediüzzaman eserlerini yazmaya devam etmiþtir.

Aralýk 1948′de Said Nursi hakkýnda 20 ay aðýr hapis cezasý kararý verilmiþ, ancak karar temyiz edilmiþ ve Bediüzzaman lehine bozulmuþtur. Ancak Yargýtay’ýn bu kararýna raðmen Afyon Aðýr Ceza Mahkemesi yargýlamayý uzatarak 20 aylýk sürenin cezaevinde geçmesini saðlamýþtýr. Hak etmediði cezanýn süresini tutukluluk haliyle dolduran Said Nursi, Eylül 1949′da serbest býrakýlmýþtýr. Fakat Ankara’dan gelen bir emirle bu sefer de Afyon’da mecburi iskana tabi tutulmuþ ve Emirdað’a ancak Aralýk ayýnda dönebilmiþtir.

Bediüzzaman’a 1951′de Emirdað’da, bundan hemen bir yýl sonra da Ýstanbul’da, Gençlik Rehberi adlý kitabý nedeniyle birer dava daha açýlmýþtýr. Ýstanbul’da yapýlan duruþmada mahkeme lehte karar vererek davayý sonuca baðlamýþtýr.

Ocak 1960′ta Ankara’ya girmesi polis tarafýndan engellenen Bediüzzaman buradan Isparta’ya gitmiþtir. Bu dönemde aðýr hasta olan 83 yaþýndaki Said Nursi, daha sonra talebeleriyle birlikte Urfa’ya gitmiþtir. Burada, yürüyemeyecek kadar rahatsýz olan Said Nursi’nin yerleþtiði otele gelen polisler, Ýçiþleri Bakanýnýn emriyle Bediüzzaman’ý Isparta’ya geri götürmeye çalýþmýþlardýr. Said Nursi bu baskýlar sürerken Hakkýn rahmetine kavuþmuþtur.

YUSUF MEDRESESÝ’NDE EÐÝTEN VE EÐÝTÝLEN ÝSLAM BÜYÜÐÜ

Tarih boyunca birçok Müslüman, Allah yolunda yaptýklarý faydalý çalýþmalarýn, Allah’ýn tek ilah olduðunu anlatmalarýnýn karþýlýðýnda inkarcý kesimler tarafýndan hapisle cezalandýrýlmýþtýr. Ama onlarýn hapiste bulunmalarýnýn nedeni bir suç iþlemeleri, kanunlara karþý gelmeleri deðildir. Müslümanlarýn güzel ahlaký insanlar arasýnda hakim kýlmasýndan ve dolayýsýyla kendi kötülüklerinin ortaya çýkacaðýndan, kötülüklerden elde ettikleri çýkar ve menfaatlerin yok olacaðýndan korkanlar, Müslümanlara hep iftiralar atmýþlar, halký ve resmi mercileri onlara karþý kýþkýrtmýþlardýr.

Benzer olaylar Bediüzzaman’ýn yaþamý boyunca da sýk sýk tekrarlanmýþtýr. Kendisi ve talebeleri Kuran ahlakýný anlatmak için halisane bir çaba yürüten, mevki ve makam hýrsý olmayan, siyasetten özellikle uzak duran, imansýzlýk akýmlarýna karþý insanlarý Kuran’ýn sunduðu barýþ ve huzur ortamýna davet eden, devletin bütünlüðüne ve milli ve manevi deðerlerine zarar verenlere karþý mücadele eden kimseler olmalarýna raðmen hep asýlsýz ve çirkin iftiralarla itham edilmiþlerdir. Bunun sonucunda ise haklarýnda soruþturmalar baþlatýlmýþ ve yýllarca hapiste tutulmuþlardýr. Her defasýnda ise aklanmýþlar ve hiçbir suçlarýnýn olmadýðý görülmüþtür. Ancak bu esnada tutulduklarý hapishaneler onlar için birer Yusuf Medresesi olmuþ, manevi dereceleri, samimiyetleri, kararlýlýklarý, birbirlerine olan baðlýlýklarý, ihlaslarý pekiþmiþ, güçlenmiþtir.

Bediüzzaman’ýn maruz kaldýðý uygulamalar, kendisine atýlan iftiralar Kuran ayetlerinin birer tecellisidir. Hayatý kýsaca gözden geçirildiðinde dahi Kuran’da aktarýlan ve salih müminlerin karþýlaþtýklarý olaylarýn çok benzerlerini yaþadýðý ve bu olaylara karþý Kuran’da haberleri verilen güzel ahlaklý müminler gibi davrandýðý açýkça görülebilir. Bu nedenle Bediüzzaman’ýn hayatýna kýsaca bakmak, bugüne örnek olmasý açýsýndan da faydalý olacaktýr.

Bediüzzaman’ýn Yusuf Medresesi’ndeki Hayatý

Bediüzzaman’ýn hayatýnýn büyük bir bölümünün hapishanelerde, sürgünde, gözaltýnda geçmesi onun ve talebelerinin inançlarýnda ne kadar kararlý ve sabýrlý olduklarýný göstermiþtir. Devletin ve milletin çýkarlarý için hizmet etmeye kendilerini adamýþ olmalarýna raðmen, bazý çevrelerce hep devlete zarar vermeye çalýþmakla suçlanmýþlardýr. Bu çevreler iftiralarý ile, daima devletin ve milletin yararýný düþünen bu insanlarý, halkýn gözünde zararlý insanlar olarak göstermeyi ve onlarý küçük düþürmeyi amaçlamýþlardýr. Örneðin, bu çevreler sahip olduklarý yayýn organlarý ve benzeri vasýtalarla, Said Nursi ve talebelerini gizli ve dine dayalý cemiyet kurmak, rejime karþý çýkmak ve Cumhuriyet’in temel ölçülerini yýkmaya davranmakla suçlamýþlardýr. Bunun üzerine tevkif edilerek Eskiþehir Aðýr Ceza Mahkemesi’ne çýkarýlmak üzere Said Nursi ile birlikte 120 Nur talebesi, o dönemin bazý yazarlarýnýn anlattýðýna göre, “sanki ihtilal çýkarmýþlar gibi kamyonlarla elleri kelepçeli olarak” Eskiþehir’e götürülmüþlerdir.

Bu arada belirtmekte fayda bulunmaktadýr ki, tüm bu olaylar esnasýnda Türk polisi ve Türk askeri daima vicdanlý davranmýþ, Bediüzzaman’a ve Nur talebelerine karþý samimi ve anlayýþlý bir tavýr göstermiþlerdir. Bazý dinsiz çevrelerin kýþkýrtmalarý ve yarattýklarý infial nedeniyle onlar görevlerini yerine getirmek zorunda kalmýþlar, ama hakkýn yanýnda olduklarýný ifade etmekten de çekinmemiþlerdir. Örneðin Bediüzzaman ve 120 talebesini Eskiþehir’e götürmekle görevli askeri müfrezenin kumandaný kelepçelerini çözerek ibadetlerini rahatça yerine getirmeleri için onlara imkan tanýmýþtýr.

Bir baþka önemli Ýslam mütefekkiri olan Necip Fazýl Kýsakürek Son Devrin Din Mazlumlarý isimli kitabýnda Bediüzzaman’ýn ve Nur talebelerinin gözaltýna alýnmalarý ile ilgili olarak þunlarý ifade etmektedir:

Baskýnda Bediüzzaman ve talebelerine ait herþey ele geçtiði halde, ortada itham medarý olabilecek hiçbir þey yoktur. Böyleyken kendisini beraat ettirmiyorlar da idamlýk bir ithamýn teselli mükafatý halinde, 15 talebesiyle beraber hapse mahkum kýlýyorlar. 105 talebe de beraat kararý alýyor.”1

Eskiþehir Mahkemesi Bediüzzaman’a, Kuran-ý Kerim’den bazý ayetleri tefsir ettiði için 11 ay hapis cezasý vermiþtir. Eskiþehir hapsi sýrasýnda Bediüzzaman oldukça zor günler geçirmiþtir. Onu ayrý bir hücrede tecrit etmiþler ve türlü zorluklar yaþatmýþlardýr. Bu hapis sýrasýnda Bediüzzaman’a uygulanan muamelelerden bazý örnekler çeþitli kaynaklarda þöyle aktarýlmýþtýr:

120 talebesiyle Eskiþehir hapishanesinde bulunan Said Nursi tam bir tecrid içerisine alýnarak, kendisine ve talebelerine çeþitli zulüm ve iþkenceler yapýlýyor. Talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’in anlattýðýna göre 12 gün yemek verilmiyor.”2

Zaten bize idam mahkumu gözüyle bakýyorlardý. Hiçbir ziyaretçi býrakmýyorlardý. ‘Siz de idam olacaksýnýz bunlarla konuþursanýz’ diyorlardý. Geceleri pislikten, tahta kurularýndan, hamam böceklerinden uyumak kabil deðildi.3

Eskiþehir Hapishanesi’nden tahliye olan Bediüzzaman Kastamonu’da karakol karþýsýnda bir evde oda hapsine alýnmýþtýr. 8 sene sonra gelen Denizli Mahkemesi 20 ay hapis cezasý vermiþ, daha sonra Bediüzzaman Emirdað’a mecburi ikamete yollanmýþtýr.

Bütün bu olaylar sýrasýnda sayýsýz iþkence ve eziyete maruz kalmýþ, defalarca zehirlenmiþtir. Son derece yaþlý ve hasta olan Bediüzzaman, özellikle soðuk, nemli ve havasýz hücrelerde tutulmuþtur. Hapishane günlerindeki hatýralarýný Said Nursi þöyle anlatmaktadýr:

Pek basit bahanelerle kýþýn en þiddetli soðuk günlerinde beni tutuklayarak büyük ve gayet soðuk iki gün sobasýz bir koðuþta tecrid içinde hapsettiler. Halbuki ben küçük odamda günde birkaç defa soba yakarken ve daima mangalýmda ateþ tutarken, zafiyet ve hastalýðýmdan zor dayanabilirdim. 4

Bediüzzaman sözlerinin devamýnda, önceki bölümlerde de bahsettiðimiz gibi, çektiði bu sýkýntýlarý hafifleten tesellinin mahkumlarýn Ýslam’a girmeleri olduðunu söylemektedir.

Bediüzzaman’a Yapýlan Suçlamalar

Dini ve manevi deðerlerin yaygýnlaþmasýndan hoþnut olmayan çevreler Said Nursi için de daimi taktiklerini uygulamýþlar ve Bediüzzaman’ýn hayýrlý çalýþmalarýný engellemek için tüm halký ve resmi mercileri ona ve Nur talebelerine karþý kýþkýrtacak þekilde bir karalama kampanyasýna baþlamýþlardýr. Dönemin muhalif gazeteleri Bediüzzaman ve talebeleri aleyhinde propaganda ve uydurma yazýlar yayýnlamýþlardýr. Bazý þahýslar, hayali iftira senaryolarý için parayla tutulmuþlardýr. Ancak her defasýnda mahkemeler Bediüzzaman’ý ve arkadaþlarýný tüm bu suçlamalardan beraat ettirmiþ, çocuklarýn dahi anlayacaðý basit ve acemice iftiralara tevessül edenler kendilerini kamuoyu nezdinde küçültmüþlerdir.

Bu çevrelerin düzenledikleri iftira ve saldýrýlar incelendiðinde hemen hepsinin tarihte müminlerin karþýlaþtýklarý iftiralarýn birer benzeri olduklarý görülmektedir. En baþta “dini istismar ediyor” olmak üzere, “çevresindekileri kandýrýyor”, “sapkýndýr”, “delidir”, “ona uyanlar cahil kesimdir” suçlamalarý… Bunlar Kuran’da defalarca dikkat çekilen, müminlere yöneltilen iftira ve suçlamalardan bazýlarýdýr.

Her mümin Kuran’daki, “Biz hangi ülkeye bir uyarýcý korkutucu gönderdikse, mutlaka oranýn refah içinde þýmaran önde gelenleri: ‘Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiðiniz þeyi tanýmýyoruz’ demiþlerdir.” (Sebe Suresi, 34) ayetinde de belirtildiði gibi kavmin önde gelenlerinin tepkisiyle karþýlaþmýþtýr ve karþýlaþacaktýr. Bu, Allah’ýn deðiþmeyen bir kanunudur ve bu tepkilere maruz kalmak müminlerin doðru yolda olduklarýnýn açýk delilidir.

Kuran’ýn yüzlerce ayetinde anlatýlan bu suçlama ve saldýrýlarýn Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerinin yaþamlarýnda da tecelli etmesi, izledikleri yolun doðru ve verdikleri mücadelenin etkili olduðunun açýk bir göstergesidir. Bu olaylarla, Kuran ahlaký yolunda mücadele veren bütün müminler karþýlaþacaklardýr. Allah bu gerçeði bir ayetinde þöyle bildirir:

Yoksa sizden önce gelip geçenlerin hali, baþýnýza gelmeden cennete gireceðinizi mi sandýnýz? (Bakara Suresi, 214)

Münafýklarýn musallat olmasý

Bediüzzaman’ý ve talebelerini durdurmak için kullanýlan yöntemlerden birisi de, bu halis insanlarýn arasýna iki yüzlü kiþilerin sokulmasýdýr. Bu kiþilerin görevi Bediüzzaman ve talebeleriyle ilgili geliþmeleri din düþmanlarýna bildirmek ve daha sonra bu çevrelerin etkisi altýndaki basýnda bu insanlar hakkýnda aleyhte yazýlar çýkmasýný saðlamaktýr.

Bunun örneklerinden birisi 1964 yýlýnda Cumhuriyet’te yayýnlanan “Ýnanç Sömürücüleri” isimli yazý dizisidir. Kendisini dindar olarak gösterip, Nur talebeleri arasýna sýzan, defalarca Bediüzzaman’ýn yanýnda bulunan Yýlmaz Çetiner isimli þahýs, daha sonra bu mümin topluluðu hakkýnda akýl almaz iftiralar ortaya atmýþtýr. Bediüzzaman bir sözünde aralarýna giren bir casusu þu þekilde anlatýr:

Hem bir dessas casus adam, Risale-i Nur talebeleri aleyhinde çalýþýyordu ki, onlarý hapse attýrsýn. Bir gün -serbest olarak- “Ben bir ipucu bulamadým ki, bunlarý hapse soksam. Eðer bir ipucu bulsam, onlarý hapse sokacaðým.” diye ilân ettiði vakitten iki gün sonra bir iþ yapýp, Risale-i Nur talebeleri yerinde, o adam iki sene hapse girdi.5

Bediüzzaman, kendisine karþý düzenlenen bütün bu komplo, saldýrý ve iftiralara raðmen yürüttüðü mücadeleden hiçbir taviz vermemiþtir. Ona yapýlanlar kendisinin ve talebelerinin þevkini ve kararlýlýðýný artýrmaktan baþka bir þeye yaramamýþtýr. Kuran’da vaat edildiði gibi inkar edenlerin tuzaklarý boþa çýkmýþtýr. Allah inkarcýlarýn tuzaklarýnýn boþa çýkacaðýný ayetlerinde þöyle bildirir:

Aðýzlarýyla Allah’ýn nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, kendi nurunu tamamlamaktan baþkasýný istemiyor. Müþrikler istemese de O dini (Ýslam’ý) bütün dinlere üstün kýlmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O’dur. (Tevbe Suresi, 32-33)

Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarýmýza (þu) sözümüz geçmiþtir: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardým ve zafer) bulacaklardýr. (Saffat Suresi, 171-172)

Bediüzzaman tarih boyunca Allah yolunda zulüm görmüþ samimi müminlerden biridir. Ancak bilinmelidir ki, bir müminin hayatý boyunca karþýlaþtýðý her zorluk, her sýkýntý, iþitmekten hoþlanmayýp da iþittiði her söz ve her iftira o müminin hayrýnadýr. Mümin tüm bunlara sabýr gösterip, tevekkül ettikçe onun cennetteki mekaný daha da geniþler, daha güzelleþir, makamý daha da artar. Dünyada ise Allah müminlere üstünlük vaat etmiþtir. Bu nedenle inkarcýlar ne kadar uðraþýrlarsa uðraþsýnlar yaptýklarý boþa gider. Hatta onlara cehennem azabý olarak geri döner.

Bediüzzaman’ýn yanýsýra Ýmam-ý Azam, Ýmam-ý Ahmed, Ýbn-i Hanbel gibi Ýslam büyükleri de baþta Yusuf Medresesi olmak üzere birçok sýkýntý, iþkence ve zulme maruz kalmýþlar, “tutuklanarak”, “sürülerek”, “baský altýna alýnarak” engellenmeye çalýþýlmýþlardýr. Bediüzzaman, Yusuf Medresesi’nde bulunan ve çeþitli zorluklara göðüs geren Ýslam alimleri için þöyle der:

Hem kalbime geldi ki, madem Ýmam-ý A’zam gibi en büyük müçtehidler hapis çekmiþ ve Ýmam-ý Ahmed ibn-i Hanbel gibi bir büyük mücahide, Kur’an’ýn bir tek mes’elesi için hapiste pek çok azap verilmiþ. Ve þikayet etmeyerek tam bir sabýr ile sebat edip o mes’elelerde sükut etmemiþ. Ve pek çok imamlar ve alimler, sizlerden pek çok ziyade azap verildiði halde, tam bir sabýr içinde þükredip sarsýlmamýþlar. Elbette sizler, Kuran’ýn birçok hakikatleri için pek büyük sevap ve kazanç aldýðýnýz halde pek az zahmet çektiðinize binler teþekkür etmek borcunuzdur.6

SONUÇ

Kuran’da haberleri verilen peygamberlerin ve geçmiþte yaþamýþ olan salih müminlerin hayatlarýna baktýðýmýzda hep zorlu bir mücadele, sürekli bir ölüm veya yurtlarýndan ve evlerinden sürülme tehdidi, iftiralar, suçlamalar ve alayla karþýlaþýrýz. Çünkü onlar Allah’ýn emrine uymuþlar ve sadece dini kendileri yaþayarak kalmamýþ, imkanlarýnýn ulaþabildiði en son noktaya kadar insanlara dini ve güzel ahlaký anlatmýþlardýr. Bu samimi ve ciddi çabalarýnýn sonucunda ise birçok insanýn imanýna vesile olduklarý gibi, daha çoklarýnýn da düþmanlýðýný kazanmýþlar ve dönem dönem zorluklarla dolu bir hayat yaþamýþlardýr.

Bu zorluklara göðüs geremeyenler, peygamberlerin gösterdiði güzel ahlaký, sabrý ve hamiyet-i Ýslamiye’yi gösteremeyenler ise “geride kalanlar”dan olmuþlar, dünya hayatýna razý olarak ahiretlerini dünya için satmýþlardýr.

Ancak unutulmamasý gereken çok önemli bir gerçek vardýr: Allah tüm zorluklarý iyilerin ve kötülerin, temizlerin ve pislerin, samimilerin ve sahtekarlarýn, iman edenlerin ve dinsizlerin birbirlerinden ayýrt edilmeleri için yaratýr. Zorluklar karþýsýnda Allah’ýn hoþnut olacaðý güzel ahlaký gösterenler Allah’ýn dostudurlar ve Allah dünyada ve ahirette dostlarýna yardýmýný ve desteðini müjdelemektedir. Allah’ýn bir ayetinde bildirdiði gibi “her zorlukla birlikte bir kolaylýk vardýr”.

Kuran’da bildirilen bu müjdenin yaný sýra, Allah, müminlere kurulan tuzaklarý mutlaka bozacaðýný, o tuzaklarýn sahiplerini büyük bir bozguna uðratacaðýný, inkar edenlerin müminlere hiçbir þekilde zarar veremeyeceklerini bildirmektedir. Bununla ilgili ayetlerden bazýlarý þöyledir:

… Allah, kafirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (Nisa Suresi, 141)

Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacýyla, tuzak kuruyorlardý. Onlar bu tuzaðý tasarlýyorlarken, Allah da bir düzen (bir karþýlýk) kuruyordu. Allah, düzen kurucularýn (tuzaklarýna karþýlýk verenlerin) hayýrlýsýdýr. (Enfal Suresi, 30)

Müminlerin yaþadýklarý zorluklarýn ardýndan daima güzellik, hayýr ve bereket gelmiþtir. Örneðin Hz. Yusuf hapisten çýktýðýnda Mýsýr’ýn hazinelerine yönetici olarak tayin edilmiþtir, Allah Hz. Nuh’u ve inananlarý zulmeden kavimlerini helak ettikten sonra bereketli bir yerde konaklatmýþtýr, Hz. Musa’ya ve kavmine iþkencelerde bulunarak onlarý yok etmek için uðraþan Firavun’un kendisi denizde boðularak yok olmuþtur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ise kendisine kurulan tuzaklardan ve ölüm tehditlerinden sonra inananlarla birlikte hicret etmek mecburiyetinde kalmýþtýr. Ancak ardýndan Allah kendisine ve müminlerin üzerine rahmetini ve bereketini yaymýþ, müminler büyük bir güç kazanarak kötülerin ittifakýný yenilgiye uðratmýþlardýr.

Allah, dünyada herkese yaptýðýnýn karþýlýðýný gösterecektir; salih müminleri de mutlaka üstün kýlacaktýr. Ancak asýl karþýlýk sonsuz ve asýl hayatýmýz olan ahirettedir. Her insan, er ya da geç mutlaka bir gün ölecektir. Herkes hiç beklemediði bir anda ölüm meleði ile karþýlaþacak ve iþte o an, her insan gerçeði tüm çýplaklýðý ile görecektir. Herkes þundan emin olmalýdýr ki, dünya hayatýna razý olanlar, zorluklardan kaçanlar, keyiflerinin peþinden gidenler, rahatlarýný bozmaktan kaçýnanlar, istek ve arzularýný Allah’ýn rýzasýna tercih edenler, gelecek endiþesi ile, haksýz yere hapse atýlmaktan veya sürülmekten korkarak dinlerini, ibadetlerini terk edenler ölüm meleklerini gördüklerinde hiç de dünya hayatýnda yaþadýklarýna sevinemeyeceklerdir. Bu insanlardan hiçbiri, “Ýyi ki dünya hayatýmda yan gelip yatmýþým, dünya zevklerinin peþinde koþmuþum. Bunlar da yanýma kar kaldý” diyemeyecektir. Diyemediði gibi, tüm bu yaptýklarý onda tarifi ve geri çevrilmesi imkansýz bir piþmanlýða neden olacak, hiçbir zaman hissetmediði kadar büyük bir yürek acýsý ve çaresizlik hissi duyacaktýr. Allah inkarcýlarýn ahiretteki piþmanlýklarýný þöyle bildirmektedir:

Ateþin üstünde durdurulduklarýnda onlarý bir görsen; derler ki: “Keþke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydýk ve mü’minlerden olsaydýk.” (Enam Suresi, 27)

Kitabý sol eline verilen ise; o da, der ki: “Bana keþke kitabým verilmeseydi. Hesabýmý hiç bilmeseydim. Keþke o (ölüm herþeyi) kesip bitirseydi. Malým bana hiçbir yarar saðlayamadý.” Güç ve kudretim yok olup gitti.” (Hakka Suresi, 25-29)

Tüm hayatýný Allah için yaþayan, Allah’ýn rýzasýndan vazgeçmediði için hayatýnýn büyük bir bölümünde zulüm gören, zorluk yaþayan, hep öldürülme tehlikesi altýnda kalan, insanlardan incitici ve alaycý sözler iþiten, iftiralara uðrayan, hatta hapis yatan bir mümin ise ölüm meleðini gördüðünde tüm hayatý boyunca yaþadýðý zorluklar için büyük bir sevince kapýlacaktýr. Hatta kitap boyunca anlattýðýmýz gibi mümin, zorluklarla karþýlaþtýðý anda da çok büyük bir sevinç ve umut yaþar; çünkü tüm dünyadaki zorluklarýn sonunun hayýr olduðunu, Allah’ýn mutlak bir kolaylýk ve üstünlük vereceðini bilir. Üstelik burada yaþadýðý zorluklarýn ahirette de bir güzellik ve kat kat artýrýlmýþ nimetler olarak karþýsýna çýkmasýný þiddetle umar. Bu nedenle inkar edenler, zorluk anýnda müminlerin tavrýna þaþýrýr, onlarýn neþesine ve gücüne, ümitvar yaklaþýmlarýna hayret ederler. Çünkü onlar müminlerin Allah’tan, onlarýn ummadýðý þeyleri umduklarýný bilmezler.

Yusuf Medresesi, bu nedenle bir mümin için hem manevi bir eðitim yeri hem de ahiretteki güzelliklerin kapýsýný açan bir imtihan vesilesidir. Yusuf Medresesi’ne giren mümin, bu imtihanýn hayýrla sonuçlanmasýný beklediði ve cenneti biraz daha fazla umabildiði için büyük bir sevinç duyar.

Müminler olaylara inkarcýlarýn kavrayamadýklarý bir gözle bakar ve olaylarýn iç yüzünü görebilirler. Onlar, zorluðun, ezanýn, engellenmelerin asýl anlamýný bilen, hayatlarýný bu sýrra göre yaþayan insanlardýr. Dolayýsýyla, Allah’a samimi olarak iman eden, sadece Allah’tan korkup sakýnan, Allah’ý seven, Allah’ý dost edinen, insanlar arasýnda dostluðun, sevginin, hoþgörünün, ümitvar olmanýn, iyimserliðin, dayanýþmanýn, güzel ahlakýn yayýlmasý için gönülden mücadele veren bir insaný, herhangi bir kötünün veya fesat peþindeki bir insanýn durdurabilmesi veya engelleyebilmesi kesinlikle mümkün deðildir.

Ýnkarcýlar bilmelidirler ki ne yaparlarsa yapsýnlar, tüm güçlerini de toplasalar, birbirlerine arka da çýksalar, daðlarý yerinden sarsacak kadar kapsamlý tuzaklar da kursalar, onlar müminlere hiçbir zarar veremezler. Hatta her kurduklarý tuzak, attýklarý her iftira, söyledikleri her alaycý söz müminlerin hem dünyadaki hem de cennetteki mekanlarýnýn daha da güzelleþip zenginleþmesine vesile olur.

Bu sýrrý bilen müminlere Allah Kuran’da þöyle müjde verir:
 




Créer un site
Créer un site